Mittwoch, 4. März 2009

Yapacaklarim

Bahce ile ilgilenecegim

Kitap yazacagim

Günde 2 saat yürüyecegim

Kur'an okumayi adam akilli ögrenecegim

Tip okumak icin elimden geleni yapacagim

Okursam, 3 ay Türkiyede staj yapacagim

Renkli giyinecegim

Kendime olan güveni yenileyecegim

Memleket yine benden sorulacak

Karadenizlileri yine bir araya getirecegim

Yemek blogu yapacagim

Yöre sayfasi acacagim

Kendime ceki düzen verecegim

Eski arkadaslarla bulusacagim

Marion ve Petra'yi yemege götürecegim

Londra'ya alisverise gidecegiz

Sazvey ve Star Trek conventionlarina katilacagiz

FAZ'i bastan sona kadar okuyacagim

Der Mediziner'e abone olacagim

Saclarima care bulacagim

Tipimi kurtaracagim

Insanlarin icine daha cok cikacagim

-Arkasasi Yarin-

Freitag, 27. Februar 2009

....

SÜKÜR SANA...........
KATINDAN KUVVET IHSAN EYLEDIN......

Mittwoch, 25. Februar 2009

Dua-1


Bir cocuk gibi ciktim huzuruna,
oysa günahlarim cok.
basim egik,
ve yüzüm....

kim bilir ne kara....

Bildigim,
tek limanimsin.
Siginacak baska kimsem yok.
Bagaslayansin,
ben ise tövbe yolundayim,
kabul edersen.


Basim secdeye varabilse,


aradaki perde kalksa.





Ne eylersen güzel eylersin,


süphesiz,


lakin varsa nezninde bir dilegim,








yikma beni,


ne olur...

Dua



Sen,


gökyüzüne,


günese,


damarlarimda dolasan kana,


beyin kivrimlarinda dolasan hasta her düsünceye,


hükmedersin.





Ben,


kücügüm,


bilmezim,


kavl-ü beladan,


kainatin bu parcasina kadar,


yalnizim.






Bilen ve bilmeyen bir degildir.


Iyi ve kötü bir degildir.


Rahmetin ama bilene de yeter,


bilmeyene de.





Rabbim,


birakma beni....

Dua'nin gücü

Dua'nin gücü kesinlikle kücümsenmemelidir.
Dogdugumuz gün, kaderimiz Lehv-i mahfuz'a islenmistir.
Ömrümüzde ne edecegimiz, ne yapacagmiz, hatta hangi gün, hangi saat, nasil ölecegimiz bellidir.
Dua'nin gücü o kadar kuvvetlidir ki, ölüm saatini bile degistirmeye yeter.
Bunu asla unutmamaliyiz. Su an kendimi ne kadar umutsuz hissetsemde, en son ana kadar dua etmeyi birakmayacagim, cünkü dua'nin kabulü ne zaman gerceklesir, bunu ancak Allah bilir. Farz edin ki, umutsuz görünen bir meselede, Allah samimiyetle yaptiginiz bir yakarisinizi kabul eder ve ummadiginiz halde, dilediginiz seyi size nasip eder. Bilin ki, bu bassari sizin marifetiniz degil, Allah'in lutfudur. Bunun icin duayi ve sükretmeyi asla birakmayin.
Allah dualarimizi kabul etsin.

Dienstag, 24. Februar 2009

Olsaydim.....


Eger bir cicek olsaydim, gelincik olmak isterdim.

Kir cicegidir, kizildir, dokununca dökülür, ama bir gider, bin gelir.



Eger bir renk olsaydim, yesil olmak isterdim.

Bana kirmizi derlerdi ve belki beni en cok tarif eden de kirmizidir ama secme sansim olsaydi, yesil olmak isterdim, cünkü yesil Salih'in rengidir ve ben Salih olmayi cok isterdim.



Eger bir mevsim olsaydim, son bahar olmak isterdim.

Agaclarin yapraklarini dökerdim belki, ama binbir renge boyardim dogayi ölmeden önce.



Eger bir ay olsaydim, Eylül olmak isterdim.

Herkesce "April havasiyim" ama ben April degil, sevdigim onca insanin dogdugu Eylül olmak isterdim.



Eger bir deniz olsaydim, Karadeniz olmak isterdim.

Köyüme deniz 70 km uzakta ama en yakini, en sevdigim Karadenizdir, cünkü rengi, kokusu, hatta tadi bize asinadir.



Eger bir Efsane olsaydim, "Sari Kiz" olmak isterdim.

Ruh halinde geceleri sokaklardan akip, dokundugum dertlileri iyilestirmek isterdim.



Eger bir ilimle ilimlendirilseydim, Ilm-i ledun ile ilimlendirilmek isterdim.

"Gece kuslugum" biter, kendimi "yolmayi" birakirdim.







Gariplikler demistim en son, degil mi?

Gariplik budur ya, hayal gücüyle ayakta var olanlar var.
Hani der ya Usta "...bir pencere sari sicak...".
O sari sicak pencereler yok mu, iste onlar insani alip götürür.
Bir sekilde o sarilik, sicakligi temsil eder ve karanlik bir kis günü, karsisindan gectiginiz her pencere kendince mutluluk vaad eder.
Icinde kim bilir hangi sikintilari barindirmasina ragmen, en mutlu yuvadir disaridan bakana.

Mutlulugu bilinmeyende arayan ve bilinenlerden mutluluk duymayanlarin kücük oyunlari iste bilinmeyene güzelligin tohumlarini ekmek.

Farz-i misal, 9 sene evvel Kars'ta gecirdigimiz gece.
Kale'nin tam karsisindaydik. Aylardan Agustos, yillardan Millenium cagi.
Rüzgarin ugultusu oteli temeliyle kaldiracak gibi. Bir soguk ki yaz günü, Azrail bile yün kalpakla sokaga cikar.
Disarida basketbol sahasinda mac yapan insanlar, uzaklarda akordeon sesinden inleyen Azeri nagmeler, sonra icinde bulundugunuz bes yildizli iltisamin karsinda, kale latindaki sefaletin yüzü:

ufak tefek toprak damli evler.

Ne Fransiz sabunlu "Sim-Er", ne Trabzonlularin odalarina cifter cifter Kuran-i Kerim yerlestirdikleri "Temel".

Kars'a özgü toprak damlar.
Hepisi tas ve topraktan gri...tek bir istisna ile:

kalenin tepesinin tam ortasinda beyaz'a boyanmis ufacik bir toprak ev.
Sabaha kadar isigi sönmeyen tek ev ve sabaha kadar o isikla uyanik kalan ben.
Kim bilir, o evde belki hangi dert, hangi caresizlik, hangi hastalik uykulari kacirmisti ama o sari sicak pencere uzaktan dünyanin en mutlu yuvasiydi.....


Gariplik bu ya....


Ne Ardahan'a yaklastikca yesillenen doga, ne Artvin'e yaklastikca uzaktan gelen deniz kokusu....
Sari sicak pencereler...hepsi bu.